BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin imzalandığı 20. yüzyılda insan haklarının en çok ihlal edildiği bölgelerden biri de Afrika’dır. Köleliğin, zorla çalıştırılmanın, dil ve din değiştirmeye zorlamanın en çok görüldüğü bölgelerden biri olan Afrika, sömürgecilik döneminde toplumsal hafızasını unutup adeta sömürgeci güçlerin istedikleri gibi konsolide ettiği bir bölge olmuştur. Bu bağlamda Afrikalı devletlerin kendilerini toparlaması ve dünyaya ayak uydurması gecikmiştir ve gecikmektedir. İnsan hakları ihlalleri doğrudan güvenlik zafiyetleri ile bağlantılıdır. Afrika kıtası güvenlik zafiyetinin çok fazla olduğu bölgelerden biridir. Güvenlik, siyasi ve ekonomik istikrar ile beraber yükselen bir olgudur. Bu alamda Afrikalı devletlerin siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkları güvenlik zafiyetlerine de sebep olmaktadır. Kabilelerden oluşan toplum yapısı ve bu kabilelerin birbirleriyle olan mücadeleleri Afrika’nın siyasi ve ekonomik istikrarı için engel teşkil etmektedir. Afrika’nın istikrarsızlığı hem ülkelerin iç meselelerinden hem de Afrikalı ülkelerin birbirleriyle olan mücadelelerinden kaynaklanmaktadır. 1960’lı yıllardan bu yana Afrika’da 24 büyük savaş meydana gelmiştir (Lindemann’dan aktaran; Akçay ve Dinçer, 2015: 4). Afrikalı devletler, devlet mekanizmalarını tam anlamıyla kuramadıkları için siyasi istikrarsızlıklar görülmektedir. Bu sebeple kıta, darbelerin yoğun olarak görüldüğü bir bölgedir. 1946-2004 yılları arasında 41 Afrika ülkesinde 296 kez darbe ve darbe teşebbüsü yaşanmıştır (Centre for Systemic Peace’den aktaran; Akçay ve Dinçer, 2015: 5). Afrika’da demokrasi anlayışının tam anlamıyla yerleşememesi insan hakları ihlallerini de beraberinde getirmiştir.
Afrikalı devletler her ne kadar birbirleriyle mücadele etseler ve kendi içlerinde çatışmalar yaşasalar da bölgesel bütünlüğü sağlama amacıyla bazı çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu çalışmaların en büyüğü 1963 yılında kurulan Afrika Birliği Örgütü’dür. Fakat Afrika Birliği Örgütü’nün kurulması belli bir sürecin ardından gerçekleşmiştir. Bu örgüt de Birleşmiş Milletler gibi belli aşamaların ardından kurulmuştur. Afrika’nın bütünlüğü fikri aslında 19. yüzyılda ABD ve Hint Adaları’nda başlayan Pan-Afrikanizm adıyla ortaya çıkmıştır. Pan-Afrikanizm düşüncesi ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı mücadele amacıyla ortaya çıkmıştır. 1900 yılında Henry Sylvester isimli bir siyahi Londra’da Birinci Pan-Afrika Kongresi isimli bir kongre düzenlemiştir. Sonraki yıllarda kongrenin devamı gelmiştir. Bu kongrelerden altıncısı 1958 yılında Gana’nın başkenti Accra’da yapılmıştır ve ilk kez Afrika’da yapılan Pan-Afrika Kongresi olmuştur. Kongreye Güney Afrika dışında kalan bütün Afrika ülkeleri katılmışır. Kongre eski sömürge devletlerine beraber hareket etme imkanı sağlamıştır. Kongre’den 5 yıl sonra 25 Mayıs 1963 yılında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da Afrika Birliği Örgütü kurulmuştur (Hasgüler ve Uludağ, 2010: 417). Afrika Birliği Örgütü’nün Etiyopya’da kurulmasının ayrı bir önemi bulunmaktadır. Etiyopya, sömürgeleşmemiş tek geleneksel Afrika ülkesidir. Bu bağamda birliği sömürgeciliğe karşı kurulmasının Etiyopya’da gerçekleşmesi tüm dünyaya bir mesaj niteliği taşımaktadır. Afrika Birliği Örgütü 2002 yılında “Afrika Birliği” ismini almıştır. Günümüz itibariyle Afrika’da bulunan 54 ülke de birliğe üyedir. Afrika Birliği, Afrikalıların bütünlüğünü sağlamayı, Afrikalı devletlerin arasındaki işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmeyi, Afrikalı devletlerin bağımsızlığını korumayı, bölgesel kalkınmayı, yoksullukla ve salgın hastalıklarla mücadele etmeyi, kadın ve çocuk haklarını ve daha birçok temel hakkı korumayı temel hedef olarak belirlemiştir (Karabulut, 2016: 392). Fakat belirtilmelidir ki Afrika Birliği hedeflerini büyük ölçüde gerçekleştirememiştir. Birliğin üyesi olan devletlerin fakir olması ve birliğin teknik imkanlarının yetersiz olması berberinde başarısızlığı getirmiştir. Belirlenen ilke ve hedefler somutlaştırılamamıştır.
Afrika Birliği’nin başarısızlığının nedenleri ve sonuçlarından bağımsız olarak belirtilmelidir ki birlik her şeye rağmen uluslararası geçerliliği olan bir örgüttür. Bu bağlamda Afrika Birliği de kendi kurumsal yapısı ve mevzuatını oluşturmuştur. Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı da bu doğrultuda ortaya çıkmıştır. Sömürgecilik döneminde “öteki” konumuna itilen ve çok vahim insan hakları ihlalleri ile yüzleşen Afrikalılar, kendi insan hakları koruma mekanizmalarını oluşturmak istemişlerdir. Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı(AİHHŞ) belirtilen isteğin vücut bulmuş halidir. AİHHŞ 27 Haziran 1981’de imzalanmıştır. Fakat Afrikalıların ortak bir hukuki metin oluşturma çabaları 1961 yılına kadar geriye götürülebilmektedir. 1961 yılında Nijerya’nın Lagos şehrinde düzenlenen Uluslararası Hukukçular Komisyonu’nun düzenlediği Birinci Afrikalı Hukukçular Kongresi’nde Afrikalıların ortak bir hukuki metin belirlemeleri gerektiği fikri ortaya atılmıştır. Devam eden yıllarda Birleşmiş Milletler’in bölgesel anlamda organize ettiği insan hakları seminerleri de sürece katkıda bulunmuştur. 1978 yılına gelindiğinde Uluslararası Hukukçular Komisyonu, bütün Afrika devletlerinin insan haklarını tanıyacak ve koruyacak bir sistemin kurulması gerektiği fikri kesin olarak dile getirilmiştir (Gemalmaz, 1987: 133). Bu bağlamda belirtilmelidir ki AİHHŞ, BM ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu’nun da katkıları ile kurulmuştur. AİHHŞ’nin başlangıç kısmında yer alan “Afrika’nın her biçimi ile sömürgecilikten arındırılması, Afrika’nın halklarının daha iyi bir yaşamı gerçekleştirebilmeleri için işbirliğinin ve çabalarının eşgüdümlü hale getirilmesi ve yoğunlaştırılması, Birleşmiş Milletler Şartı’nı ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni gereğince dikkate alarak uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi…” ifadeleri AİHHŞ’nin İHEB’in etkisi altında oluşturulduğu kanıtlamaktadır. Bu yönüyle AİHHŞ, kuruluş felsefesi ile çelişmektedir. Kendi ilkelerini kendilerinin belirlemesi gerektiğini savunan Afrikalıların, ortaya çıkmasına sömürgeci devletlerin öncülük ettiği bir bildiriden etkilenerek yeni bir bildiri imzalamaları dile getirdikleri ilkeler ile ters düşmektedir. Doğal hukuk doktrini gereği İHEB ile AİHHŞ’nin ortak yönleri mutlaka olacaktır. Fakat AİHHŞ’de doğrudan İHEB’e atıf yapılması Afrikalılar için bir çelişki göstergesidir. 1981 yılında kabul edilen AİHHŞ, 21 Ekim 1986 yılında yürürlüğe girmiştir. 68 maddeden oluşan AİHHŞ’nin bir de başlangıç kısmı bulunmaktadır. AİHHŞ’nin diğer insan hakları bildirilerinden farkı hakların sınıflandırılmasında “halkların hakları” kısmının bulunmasıdır. AİHHŞ’nin ilk iki maddesinde taraf devletlerin sorumlulukları ve her bir bireyin herhangi bir ön şart olmaksızın haklardan faydalanabileceği belirtilmiştir. Bildiride 3-13. maddeler arası klasik haklar olarak belirlemiştir. Hayat hakkı, zorla çalıştırılmama hakkı, din ve vicdan hürriyeti gibi haklar bu maddelerde belirlenmiştir. 14-18. maddeler arası iktisadi, kültürel ve toplumsal haklar olarak belirlenmiştir. Eşit ücret hakkı, ailenin maddi ve manevi değerlerinin korunması hakkı ve eğitim hakkı gibi haklar bu maddelerde belirtilmiştir. AİHHŞ’yi “kendine has” olarak tanımlayabileceğimiz haklar kısmı ise 19-24. maddeler arasında belirlenmiştir. Bu haklar Afrikalı halklara tanınmış olan ve özellikle sömürgeciliğe karşı alınan önlemlerden oluşmaktadır. 19. madde “halkların eşitliği hakkı” olarak belirlenmiştir. 20. madde “halkların kendi kaderlerini kendileri tayin etme hakkı” olarak belirlenmiştir. Bu maddede ayrıca “bağımsızlığı tehlikeye giren bir devlete taraf devletlerin yardım etme hakkı” olarak tanımlanan bir ifade de yer almaktadır. Bu madde Afrikalı devletler arasında bir türlü sağlanamayan dayanışmayı gerçekleştirme amacıyla bildiriye eklenmiştir. 21. madde “halkların kendi doğal zenginliklerini kendileri kullanma hakkı” olarak belirlenmiştir. 21. maddede ayrıca halkların kaynaklarının yağmalanması durumunda tazminat haklarının olduğu da vurgulanmıştır. 22. madde “halkların iktisadi, toplumsal ve kültürel gelişme hakkı” olarak belirlenmiştir. 23. madde bölgesel barışı ve güvenliği sağlama amacıyla “bütün halkların ulusal ve uluslararası barış ve güvenlik hakkı” olarak belirlenmiştir. 24. madde “halkların çevre hakkı” olarak belirlenmiştir. Bu maddeye göre bütün halkların kendi gelişimleri için tatminkar bir çevreye sahip olma hakkı olduğu vurgulanmıştır. AİHHŞ’nin 25 ve 26. maddelerinde bildiride belirlenen hakların koruma altına alınması ve taraf devletlerin bildirideki hakları korumak için yükümlü oldukları ödevleri yer almıştır. AİHHŞ’nin 27-29. Maddeleri de birey-toplum ilişkisi üzerine belirlenmiştir. Bildiride 30-68. maddeler arasında hakların nasıl korunacağı, koruma mekanizması ve koruma usulleri yer almıştır. Kurulacak komisyonlarda görev alacak birimlerin yetkileri ve nasıl çalışacakları belirlenmiştir. AİHHŞ de kendisi gibi bölgesel bir düzenleme olan ve Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) gibi yargılamaya geçilmeden önce tüm iç hukuk yollarının tüketilmesini öngörmüştür. Fakat AİHM’den farklı olarak AİHHŞ, iç hukuk yollarının tüketilmesinin uzun süreceği anlaşıldığında başvuru kabul etmektedir.
Kaynakça:
Akçay, E., Dinçer, B. (2015), “Güvenlik Politikaları Ekseninde Afrika Birliği: Teori ve
Pratik”, Bilge Strateji, C. 7, S. 12, s. 4-5
Hasgüler, M., Uludağ, M. (2010), Devletlerarası ve Hükümetler Dışı Uluslar arası Örgütler,
4. Baskı, İstanbul: Alfa Yayınları
Karabulut, B. (2016), Uluslararası İlişkiler, Ankara: Barış Kitap
Gemalmaz, M. (1987), “Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı Üzerine Düşünceler”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, C. 7, S. 2, s. 133-134

Yorumlar
Yorum Gönder